Kanser ve Beslenme

Ameliyat oncesinde doktorunuz ve/veya diyetisyeniniz var olan hastalık durumunuzu da goz onune alarak, beslenme durumunuzu belirler. Buna gore, besin oğelerinin vucudun gereksinmesinden daha az alınmasına bağlı olarak oluşan yetersiz beslenme durumu ile karşılaşılırsa, iştah durumunuz da sorgulanarak size ek beslenme urunu kullanmanız onerilebilir. Yetersiz beslenme durumuyla karşılaşılabileceği gibi, bazı besin oğelerinin vucuda gereksinimden fazla alınmasıyla oluşan şişmanlıkla da karşı karşıya kalınabilir. Bu durumda ise, yeterli ve dengeli beslenme kuralları cercevesinde size uygun bir beslenme programı uygulamanız gerekir. Genel olarak ameliyat oncesi beslenmede, tum hayat boyunca gecerli olan hatalı beslenme alışkanlıklarından kacınılmalıdır (bkz. Tablo1.).

Tablo 1.
Hatalı beslenme alışkanlıkları

  • Yüksek yağ ve özellikle yüksek hayvansal protein alımı
  • Kalsiyum ve fosfor mineralleri ile D vitamininden zengin süt ve süt grubu besinlerin yetersiz tüketilmesi
  • Sebze ve meyvelerin az tüketilmesi ve dolayısıyla bu gıdalarda bulunan A, C, E vitaminleri ile beta karoten, likopen, polifenoller gibi flavonoidler vb. antioksidan vitaminlerin ve bileşiklerin yetersiz alınması
  • B grubu vitaminlerden zengin tahıl ve kurubaklagil grubu besinlerin az alınması ve tam tahıl ürünleri yerine saflaştırılmış ürünlerin tüketilmesi
  • Az posalı beslenme
  • Diyette toplam yağ tüketiminin fazla olması
  • Sıvı yağlar yerine katı yağların ağırlıklı kullanılması, n-9 yağ asitlerini içeren zeytinyağı ile n-3 yağ asitlerini içeren balık, balık yağı, ceviz, fındık gibi yağlı tohumların az ya da sık tüketilmemesi
  • Besinlerin hazırlanmasında yanlış uygulamalar ve vitamin kayıpları
  • Hatalı pişirme yöntemleri ( kızartma, kavurma, mangal, tütsüleme) ile besinde kanserojen maddelerin oluşması ve bunların vücuda alınması
  • Besinlerin uygun olmayan koşullarda saklanması ile özellikle tahıllarda, baharatlarda ve yağlı tohumlarda toksin ve küf oluşumu
  • Fazla tuz tüketimi
  • Katkı maddeleri içeren hazır gıdaların fazla miktarda tüketilmesi
  • Fazla miktarda alkol tüketimi

2-Ek beslenme ürünü nedir? Ek beslenme ürün desteği almak gerekir mi?

Ek beslenme ürünü; doktorunuz ve/veya diyetisyeniniz tarafından saptanan beslenme durumunuz sonucunda, yetersiz beslenme durumu ile karşılaşıldığında kullanmak üzere hazırlanmış, belirli bir enerji ve besin öğesi bileşimine sahip kullanıma hazır, farklı lezzet formlarında bulunan sıvı beslenme ürünleridir. Doktorunuz tarafından önerildiğinde; ameliyat öncesinde ameliyata hazırlık için, ameliyat sonrasıda ise nekahat döneminde tamamlayıcı tedavi olarak kullanılır. Hem ameliyat öncesinde hem de öncesi ve sonrasında ek beslenme ürünü kullanımı ile ilgili yapılan klinik çalışmaların sonuçları özellikle ameliyat sonrasında enfektif komlikasyonların azaldığını ve buna bağlı olarakta hastanede kalış süresinin kısaldığını göstermektedir.

3-Ameliyat sonrası nasıl beslenmeliyim?

Doktorunuzun koymuş olduğu tanı ve buna bağlı olarak yapılan cerrahinin yeri ve büyüklüğüne göre uygun beslenme şekliniz farklılık gösterecektir. Ancak ameliyat sonrası dönemde hastanede kaldığınız süre boyunca sadece doktorunuzun önerdiği şekilde besleneceğinizi unutmayınız. Bu dönemde tüm ameliyatlardan sonra 2 farklı durumla karşı karşıya kalabilirsiniz:

a-Normal ağızdan beslenme: Ameliyat sonrası, bağırsak seslerinizin duyulmasına müteakip (genellikle 12-24 saat sonra) sulu gıdayla beslenmeye başlanılır. Bunlar genellikle, açık çay, ıhlamur gibi içeceklerdir. Kendinizde bunların tüketimine bağlı herhangi bir problem/rahatsızlık meydana gelmez ise yarı sulu gıda rejimi ile beslenmenize devam etmeniz sağlanır. Yarı sulu gıda diyetinde, çay ve ıhlamurun yanında ayran, çorba, tanesiz komposto suları ve muhallebi ile tatlı/tuzlu bisküviler yer almaktadır. Bundan sonraki adım ise katı gıdaya geçiştir. Bu dönemde, yapılan ameliyata göre beslenme programınız belirginleşir.

Ayrıca bu döneme kadar tüketmiş olduğunuz besinlere vücudunuzun verdiği cevapta kaydedilir. Tüm bunlar göz önüne alınarak ameliyatın yeri ve büyüklüğüne uygun şekilde hazırlanmış diyetler bulunmaktadır:

-Mide ameliyatlarında (midenin tamamı ya da bir kısmının çıkarılması durumunda) uygulanan diyet : Bu durumda uygulanan diyetin adı Dumping Diyetidir. Bu diyette dikkat edilmesi gereken noktalar: az az ve sık sık beslenme, çok soğuk besin tüketiminden kaçınma, şeker ve şeker içeren besinlerden uzak durma, yemek esnasında su içmekten kaçınma ve yemeklerden 45 dakika önce ve sonra su içilmesine dikkat etme, aynı öğünde sulu yiyeceklerden (çorba, ayran, yoğurt gibi) yarım porsiyondan fazla tüketilmemesidir. Doktorunuzun önerdiği süre boyunca bu şekilde beslenilmesi gerekmektedir. Bir süre sonra adaptasyonun sağlanmasını takiben beslenme programı normale dönecektir.

-Kolon ameliyatlarında (kolonun bir kısmının çıkarılması durumunda uygulanan diyet) Bu diyetin oluşturulmasında dikkat edilen nokta bireyin beslenmesini takiben aşırı gaz oluşumunu önlemek ve hasta konforunu sağlamaktır. Bu diyeti yaparken dikkat edilmesi gereken noktalar: Çiğ sebze ve meyve tüketiminden uzak dururken pişmiş sebze ve meyvelerden bolca tüketmek, kabızlık (konstipasyon) var ise; günde 1,5-2 lt su tüketimini sağlamak, kepekli ya da tam tahıllı ürünleri tüketmeye dikkat etmek, fiziksel aktiviteyi doktorunuzun izin verdiği ölçüde artırmak, ishal (diyare) var ise; bol sıvı tüketmek, yağlı yiyeceklerden uzak durmak, fazla posa içeren kurubaklagillerden uzak durmak, meyvelerden kabuksuz elma, muz, şeftali ve ayva dışında meyve tüketmemektir. Kolon ameliyatı sonrası bireyin durumuna göre diyetinin düzenlenmesi büyük önem arz etmektedir. Kafa karışıklığının giderilmesinde sorularınız için mutlaka doktorunuza başvurmanız gerekmektedir.

b-Tüple beslenme: Bazı durumlarda, hastada yapılan ameliyata göre doktorunuz, ameliyat sonrası bir süreliğine yeterli ve dengeli beslenmenizi sağlayabilmek adına tüple beslenmenizi uygun görebilir. Tüp, burnunuzdan içeri midenize takılmış olabilir ya da ameliyat esnasında karnınızın üstünden direk midenize ya da bağırsağın doktorunuz tarafından belirlenmiş bölgesine takılabilir. Bu durumda endişelenmenize gerek yoktur.

Bu tüpler sadece beslenmeye yönelik olup hasta konforu düşünülerek dizayn edilmiştir. Belirlenen süre içinde optimum beslenmenizi bu tüp aracılığı ile yapacağınızı ve iyileşme dönemini kolaylaştıracağınızı unutmayınız.

4-B12 ve Demir ilaçlarını ömür boyu kullanmak zorunda mıyım?

Demir ve B12 ilaçlarının önemini kavrayabilmek için genel olarak vücuttaki görevlerini hatırlamak gerekir.

a-Demir : Oksijenin taşınmasında ve hücresel solunumda önemli rol oynar.

Yetersizliğinde kansızlık (anemi) denen durum oluşur ve zeka geriliği, büyümede geriliğin yanı sıra enfeksiyonlara duyarlılık artışı ile tırnak, deri ve mukoza değişiklikleri ortaya çıkar.

b-B12 : Suda eriyen bir vitamin olan B12 vitamini sinir sistemindeki önemli görevlerinin yanı sıra diğer suda eriyen vitaminler ile birlikte kalp damar hastalıklarından korunmada görev alır.

Yapılan ameliyata bağlı olarak B12 vitamini ve demirin sindirim ve emilim kanalınızda yeterince alınamaması durumunun oluşturacağı problemi ortadan kaldırmak için bu ilaçların ömür boyu kullanılması zorunlu hale gelebilir. Unutmayınız ki bu mikro besin öğeleri beslenme ile yeterli derecede alınsa bile emilimi istenilen düzeyde olmadığından takviye olarak kullanılması önem arz eder.

5-Ameliyat sonrası kemoterapi/radyoterapi almam gerekiyor. Tedavi alırken nasıl beslenmeliyim?

Kemoterapi/radyoterapi almadan önce, bu tedaviyi alırken nelerle karşılaşabileceğinizi bilmek, önceden

tahmin etmek ve hazırlıklı olmak önemlidir. Bu dönemde alacağınız kemoterapik ilaçlar beslenme

durumunuz üzerinde farklı etkiler oluşturabilir. Bunun farkında olmak ve önceden hazırlıklı olarak çözüm yolları üretmek ve gerektiğini düşündüğünüz

anlarda doktorunuza danışmanız çok önemlidir. Unutmayınız ki kemoterapi süresi boyunca bireysel özellikleriniz doğrultusunda belkide bu ilaçlar beslenme durumunuzu hiç etkilemeyebilir. Bu anlamda umutsuzluğa kapılmamalısınız. Önemli olan bir diğer husus ise, tedavi boyunca nasıl beslenmeniz gerektiğinden ziyade, tedaviye başlarkenki vücut ağırlığınızdır. Tedaviden hemen önceki vücut ağırlığınızın normal düzeyde olması hususu önemlidir.

Kemoterapi/radyoterapi süresince karşılaşılabilecek durumlar ve öneriler:

a-İştahtan Kesilme: İştahtan kesilme ya da iştah azalması, tedavi sırasında karşılaşılan en yaygın sorun olup korku ya da depresyonunda iştah kesilmesine yol açabileceğini unutmamalısınız. İştahın kesilmesine, tedavinin bulantı, kusma, besinlerin koku ya da tatlarında değişme gibi sorunlar yaratması da neden olabilir. İştahınız azaldıysa tablo 2.’deki önerileri uygulamaya çalışınız.

Tablo 2. İştah kaybı için öneriler

Acıkmamış olsanız bile kendinizi yemeye zorlayınız, çaba sarfediniz.
Az miktarda fakat sık aralıklarla beslenmelisiniz.
Atıştırmalık besinleri elinizin altında bulundurun (peynir, kraker, yoğurt, muhallebi gibi).
Kalorisi yüksek ve kaliteli protein içeren besinleri (yumurta, et, yoğurt, peynir, kuru fasulye, mercimek, nohut, barbunya gibi kurubaklagiller)
Yiyeceklerin şeklini değiştirin. (çiğ meyve canınız istemiyorsa komposto, hoşaf olarak deneyin, ya da sütlü tatlılara ceviz, fındık gibi yağlı tohumlar ekleyin, yoğurdunuzu pekmez ya da bal ile tatlandırın.)
Dondurma, yoğurt ve sütlü tatlılar gibi soğuk şeyleri tüketin.
Yemek zamanlarınızı mümkün olduğunca sakin ve güzel hale getirin.
Doktorunuzun önerdiği ölçüde fiziksel aktivitenizi arttırın, acıkmanızı sağlayacaktır.
Yemek yerken sıvı gıdalardan ziyade katı gıdaları ilk önce tercih edin, çünkü sıvı besinler tokluk hissini daha çabuk uyandırır.

b-Ağız ya da boğaz ağrısı: Ağızda ve boğazda oluşabilecek tüm bu sorunları önceden önlemek için mutlaka tedavi boyuna dişlerinizi düzenli fırçalamaya, ağzınızı günde iki ya da üç kez karbonatlı ve tuzlu su ile çalkalamaya özen gösteriniz. Yine de böyle bir sorunla karşılaştığınızda mutlaka doktorunuzu haberdar ediniz. Bu durumda yemek yemeye gayret etmelisiniz. Bu gayreti sarf ederkende yumuşak ve besleyici besinleri seçmek size yardımcı olabilir. Tuzlu, asitli, sert ve kuru besinlerden kaçınınız. Yoğurt, muz, patates püresi, ezme çorbalar, sebze püresi, salep, olgun taze meyveler, pişmiş yumurta, yumuşak peynirler, makarna, sütlü tatlılar uygun olabilir.

c-Koku ya da tat değişikliği: Tedavi sırasında tat ve koku alma duyunuz değişebilir. Besinler, özellikle et ve yüksek proteinli besinler acı ya da metalik bir tat vermeye başlar ve suyun tadı da farklı algılanabilir. Bu değişikliklerin kendisi hastalık kaynaklı olabileceği gibi genellikle tedaviye bağlı olarak oluşur ve tedavi bittiğinde normale döner. Bu durumda tablo 3.’te gösterilen öneriler ile fayda sağlayabilirsiniz.

Tablo 3.
Tat ve koku alma duyusundaki değişiklikler için öneriler Alışverişinizi kendiniz yaparak gözünüze hoş görünen ve güzel kokan besinleri tercih ediniz.
Et tercihini kendiniz yapınız. Yanında meyve suları ya da hoşunuza giden soslarla lezzetlendiriniz. Yemeklerin tat ve kokularını nane, biberiye, fesleğen gibi baharlı otlarla değiştiriniz.
Turunçgillerle tatlandırılmış tatlıları tüketmeyi deneyiniz.
Yiyecekleri soğuk ya da oda ısısında tüketiniz.
Değişik renkte ve görünümde besinler tüketmeye özen gösteriniz.
Yemek kokuları ve kötü olan her kokudan kaçınınız.

d-Bulantı ve Kusma: Bulantı pek çok kemoterapik ilacın yan etkisi olarak görülür. Bulantı kusmayı da tetikleyebilir. Bulantı, ilaç tedavisi sırasında, hemen sonrasında ya da bir kaç gün sonra başlayabilir fakat tedavi sonrası 1-2 hafta içinde kesilir. Bulantıyı önlemek ya da kontrol altına almak adına doktorunuzun verdiği bulantı önleyici ilaçları mutlaka içiniz. Bulantı görüldüğünde beslenmenizi değiştirerek kendinize yardımcı olabilirsiniz. Bu öneriler için Tablo 4.’ü inceleyiniz.

Tablo 4. Bulantı için öneriler
Midenizi rahatlatacak besinleri tüketiniz. Örneğin, kızarmış ekmek, kraker, gevrekler, makarna, yağsız kek ya da tatlılar, fırında pişmiş ya da haşlanmış derisiz tavuk, beyaz peynir gibi kuru yiyecekler.
Bulantınız olduğunda yağlı ya da yağda kızartılmış besinlerden, baharatlı ya da sıcak olan besinlerden ve kötü kokulu besinlerden uzak durunuz.
Yemek yedikten sonra hemen yatmayınız.
Sıvı tüketimi için öğün aralarını tercih ediniz. Yavaş ve yudum yudum içiniz.
Yemeklerinizi azar azar ve sık sık tüketiniz.
Açlık hissederseniz öğün aralarında da mideyi rahatlatacak besinlerden tüketiniz.
Sizi cezbeden yiyecekleri tüketiniz.
Sevdiğiniz yiyeceklerde bulantıya neden olabilir, unutmayınız.
Sabah kalktığınızda bulantınız oluyorsa, yataktan kalkmadan önce kraker ya da kızarmış ekmek tüketiniz.
Kusma başladığında birşeyler yemek için kendinizi zorlamayınız. Kusma kontrol altına alındıktan sonra yavaş yavaş hafif yağsız besinler tüketmeye çalışınız.
Rahat giysiler giyiniz.

e-İshal: Tedavi sırasında sıkça rastlanan diğer bir konu ise ishaldir. Verilen kemoterapinin yarattığı enfeksiyonlara karşı hassasiyet gibi nedenlerle de ishal görülme sıklığı artar. Hem sıvı kaybını artırması hem de bağırsakta emilmeden atılan besinler nedeniyle vitamin-mineral kayıplarının artması ishalin önemine işaret eder. İshalle karşılaştığınızda mutlaka doktorunuza bildirmeniz ve gerekli ilaçları almanız gerekmektedir. Ancak beslenmenizde dikkat edeceğiniz noktalarla ishali önleyebilir, ya da var olan ishali kontrol altına alabilirsiniz. Bunun için tablo 5.’teki önerilere göz atmalısınız.

Tablo 5. İshal için öneriler
Az yağlı ve az şekerli besinler tüketiniz.
Azar azar fakat sık sık besleniniz.
Kaybettiğiniz sıvıyı yerine koymak için oda ısısındaki suyu bol bol tüketiniz.
Yağsız pilav, makarna, yağsız tost, yağsız süt ve yoğurt, kabuksuz elma tüketiniz.
Derisi alınmış tavuk ya da hindi, az yağlı dana eti ya da balık, akı ve sarısı katılaşıncaya kadar suda pişmiş yumurta tüketebilirsiniz. Muz, şeftali, pişmiş patates, pişmiş havuç gibi yüksek oranda mineral (sodyum ve potasyum) içeren besinleri tüketmelisiniz.
Gaz yapıcı yiyecekler, lahana, karnabahar ve kurubaklagiller ile acı ve baharatlı yiyecekleri tüketmemeye özen gösteriniz.
Yağlı besinler, kızartmalar, çiğ sebze, fındık, fıstık gibi yağlı tohumları tüketmeyiniz.
Kayısı, armut, erik gibi meyveleri tüketmeyiniz.
Süt ve süt içeren besinler ishalinizi artırıyor ise tüketmeyiniz.
Kahve, koyu çay, kakao tüketmeyiniz. Sıcak olan şeyleri yemeyiniz ya da içmeyiniz. Oda sıcaklığındaki besinleri tercih ediniz.
Sebze ve meyveleri pişmiş tüketiniz, çiğlerden sakınınız.

f-Kabızlık: Kabızlık nadiren karşılaşılan bir sıkıntıdır fakat yine de bazı ilaçlar bu sorunu yaratabilir. Ancak diyetinizde özellikle sıvı alımınız düştüyse ve yeterli derecede posa içeren besinlerle beslenmiyor iseniz bu sorunla karşılaşabilirsiniz. Bu durumda ishalin tam tersine, çiğ sebze ve meyve tüketimini artırmalı, özellikle meyvelerden erik ve kayısı ile bunların komposto ya da hoşaflarını tüketmeye özen göstermeli, sıvı tüketiminizi artırmalı, kepekli ekmek gibi tam tahıllı besinleri tüketmeli, kurubaklagil tüketiminizi artırmalısınız.

6-Tedavim bitti..Artık nasıl beslenmeliyim?

Kanser tedavilerine bağlı olarak gelişen yan etkilerin çoğu tedaviden sonra ortadan kalkar. Özellikle tedavinin beslenme durumu üstünde oluşturduğu yan etkiler tedaviden 1-2 hafta sonra tamamen ortadan kalkmaktadır. Tedavi sonra erdiğinde hasta kendini daha iyi hissetmeye başlıyacak ve beslenme alışklanlıkları geri dönecektir. Bu durumda hatalı beslenme alışkanlıklarından kaçınılmalı, yeterli ve dengeli beslenme kuralları çerçevesinde beslenmelisiniz. Vücudun büyümesi, yenilenmesi ve çalışması için gerekli olan enerji ve besin öğelerinin her birinin yeterli miktarlarda alınması ve vücutta uygun şekilde kullanılması ‘ yeterli ve dengeli beslenme’ deyimiyle açıklanır. Sağlığın korunmasında ve hastalıkların önlenmesinde yeterli ve dengeli beslenme önemli rol oynamaktadır. Yeterli ve dengeli beslenme; besleyici değerleri yönünden 4 besin grubu altında toplanan besinlerin yeterli miktarda tüketilmesi ile sağlanır. Bir grup içinde yer alan besinler birbirlerinin yerini tutar. Bunlar; süt grubunda yer alan süt, yoğurt, peynir, et grubunda yer alan; et, tavuk, balık, yumurta, kurubaklagiller ve yağlı tohumlar, tahıl ve ekmek grubunda yer alan; ekmek, bulgur, makarna, pirinç, mısır ve benzeri besinler ve sebze ve meyve grubudur. Bu besinlerin önerilen tüketim miktarları kişiye özgü olarak değişmektedir. Yaş, cinsiyet gibi bireysel özellikler ile fiziksel aktivite düzeyi ve gebelik, emziklilik ve hastalık gibi bazı özel durumlar bireylerin besin gereksinimlerini etkiler. Bunun için doktorunuzdan ya da diyetisyeninizden yardım alabilirsiniz.

7-Kanserden korunmak için nasıl beslenmeliyim?

Kanser oluşumunun beslenmeyle olan ilgisi farklı kaynaklarda % 10-70 olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle beslenme kanser gelişiminde çevresel ve genetik nedenlerin yanında hatırı sayılır öneme sahiptir. Öncelikle kanser gelişiminde hangi besinsel ve yaşamsal faktörlerin etkili olduğu bilinmelidir. Bunlar; vücut ağırlığı, sigara, enfeksiyonlar, pestisit ve yapay kimyasallar, alkol, radyasyon, yağ ve yağlı besinler, sebze-meyve tüketimi, posa, tuzlanmış ve tütsülenmiş besinlerdir. Tüm bu etkili faktörleri yakından inceleyecek olursak bazı önemli bilgilere sahip olmuş oluruz.

a-Obezite ve Kanser: Özellikle meme, kalın bağırsak-rektum, kan kanserleri, endometriyum, özefagus, böbrek, karaciğer, multiple myeloma, serviks, yumurtalık ve prostat kanserinin agresif türleri obez bireylerde normal ağırlıktakilere göre daha fazla görülmektedir. Yağ tüketiminin yüksek olması obeziteye neden olmaktadır. Yağlı besinler ve artmış yağ tüketimi, kanser yapıcı ve ilerletici maddelerinde alımının artmasına neden olmaktadır.

b-Karbonhidratlar ve Kanser: Besinlerde bulunan karbonhidratların başlıcaları şeker, nişasta ve posadır. Nişasta; tahıllar ve bunlardan yapılan yiyecekler, kurubaklagiller ve patateste bulunur. Sütte ve tatlı besinlerde şeker vardır. Et, tavuk, balık ve yumurta karbonhidrat içerikleri eser miktarda olan besinlerdir. Sebze, meyve, tahıl ve kurubaklagil tanelerinin dış kısmında posalı maddeler bulunur. Karbonhidratlar başlıca enerji kaynağımızdır. Gereksinimin üzerinde alınması obeziteye neden olur. Bunun yanı sıra, kepekli tahıl ürünleri, kurubaklagiller, taze sebze ve meyvelerin fazla tüketilmesi, posa alımını artırıp bağırsakların düzenli çalışmasını sağlayarak kalın bağırsak-rektum kanserinin önlenmesinde etkindir.

c-Yağ ve Kanser: Her türlü yağın fazla alınması özellikle meme, prostat, testis, rahim, yumurtalık ve kalın bağırsak-rektum kanserlerinin oluşum riskini artırmaktadır. Kanserojen maddeler (kanser yapıcı) yağ içinde birikir ve fazla yağ alımı bu maddelerin vücuda girişini artırır. Cinsiyet hormonları yapısal olarak yağa benzerler. Yağın fazla alımı bu hormonların çalışma düzenini bozar. Özellikle kalın bağırsak-rektum kanserlerini ilerletici safra tuzları gibi maddelerin yapımı yağ alımı arttıkça artar. Çoklu doymamış yağ asitlerinden zengin sıvı yağlar kolay okside olurlar. Oksidasyon sonrası oluşan öğeler bağışıklık hücrelerinin yıpranmasına neden olarak kanser riskini artırırlar.

d-Protein ve Kanser: Aşırı et, dolayısıyla hayvansal proteini çok tüketen ülkelerde meme, rahim, prostat, kalın bağırsakrektum, pankreas ve böbrek kanserleri hayvansal proteini az tüketen ülkelerden daha fazla görülmektedir. Yağsız hayvansal protein tüketiminin kanserle ilişkili olmadığı bilinmektedir. Yağsız et, süt ve benzeri besinlerin tüketimi kanser riskini artırmaz.

e-Vitaminler ve Kanser:

-A vitamini: Yeşil ve sarı sebze ve meyvelerde, A vitaminin ön maddeleri karotenoidler bulunur. Bunlar güçlü antioksidan özelliği taşırlar ve vücutta A vitaminine dönüşürler. Hayvansal besinlerde (karaciğer, süt yağı, yumurta sarısı gibi) A vitamini bulunur. A vitamini ve özellikle A vitamininin ön maddesi karotenoidler kanserojen maddelerin etkisini azaltarak kanserin önlenmesinde etkindirler. -C vitamini: En fazla taze sebze ve meyvelerde bulunur. En çok C vitamini içeren besinler; kuşburnu, maydanoz, tere, roka ve diğer yeşil yapraklı sebzeler, karnabahar, yeşil sivri biber, turunçgiller, domates, çilek ve patatestir. C vitamini vücuda alınan kanserojenleri etkisiz hale getirir.

-B vitamini: Yeterli düzeyde alınması bağışıklık sisteminin etkinliği için önemlidir. Vücudun savunma sistemi yeterli olunca kanser dahil pek çok hastalığa karşı vücut dirençli olur.

-E vitamini: Başta bitkisel yağlar, yeşil yapraklı sebzeler, özü alınmış tahıllar, fındık, fıstık gibi kuruyemişler, kurubaklagiller olmak üzere çeşitli yiyeceklerde bulunur. Bazı toksik maddelerin etkilerini azaltır, güçlü bir antioksidan olduğu için yağların ve hücrelerin oksidasyonunu önler.

-D vitamini: Karaciğer, yumurta sarısı, süt ve süt ürünlerinde az miktarda bulunur. Günlük beslenme ile D vitamini gereksinmesi karşılanmaz. En iyi kaynağı güneştir. Düzenli güneşle temas ile derideki ön maddeden D vitamini oluşur ve gereksinmeyi karşılar. Aşırı ve uzun süre güneş ışınları ile temas ile derinin yanması durumunda D vitamininin etkisi kaybolduğu gibi deri kanseri riski de artar. Düzenli güneşten yararlanarak vücutta yeterli D vitamini oluşumunun sağlanması ve yeterli kalsiyum alımı kemik kanseri riskini azaltır.

f-Mineraller ve Kanser:

Kansere yol açan mineraller:

-Nikel: Hava ve suda bulunur. Aşırı alımı kansere neden olabilir.

-Kurşun: Taşıtların egsozları, fabrika atıkları, boyalar en önemli kaynaklarıdır. Çevre kirlilliği ile su ve besinlere geçerek vücuda alınır. En önemli kanserojenlerdendir.

-Kadmiyum: Kentlerin kirli havasından ve fabrika atıklarından sulara ve besinlere karışarak vücuda alınır. Fazla alımı kanser oluşumuna neden olmaktadır.

-Arsenik: Ani zehirlenmeler yaptığı gibi az miktarda sürekli alımı deri ve akciğer kanser riskini artırır. Fabrika atıkları ile hava, su ve besinlere karışarak vücuda alınır.

-Asbest: Gemi, bina, taşıt, ev aletleri kaplamalarında önemli miktarda bulunur. Kaplamaların dökülmesi ile havaya yayılmakta, bu havanın solunması ile akciğer kanser riskini artırmaktadır. Kanserden koruyucu mineraller:

-Selenyum: En çok su ürünlerinde ve kepeği ayrılmamış tahıl ürünlerinde bulunur. Diyetle yeterli miktarda tüketimi kanserojenlere karşı koruyucudur.

-Çinko: En zengin kaynakları, ayçekirdeği, su ürünleri, etler, mantar, yumurta ve kurubaklagillerdir. Yeterli düzeyde çinko alımı A vitamininin etkisini ve savunma sistemini güçlendirerek kansere karşı koruyucudur.

-İyot: En iyi kaynağı iyotlu tuzdur. İyot yönünden zengin besinler balıklar ve mantardır. İyot eksikliği troid bezinde kanser oluşma riskini de arttırabilir.

-Molibden: Vücudun molibden gereksinimi çok düşüktür. En zengin kaynakları; kurubaklagiller, kepekli tahıl ürünleri ve koyu yeşil yapraklı sebzelerdir.

-Bakır: En zengin kaynakları; etler, su ürünleri, kurubaklagiller, yağlı tohumlar ve pekmezdir. Yetersizliğinde deride, beyin işlevlerinde ve kan hücrelerinin yapımında bozukluklar oluşur. Aşırı bakır alımı toksik olduğundan, kanserden korunmak için ek bakır alınması önerilmez.

-Demir: Demirden zengin besinler; etler, su ürünleri, yumurta, yeşil yapraklı sebzeler, kurubaklagiller, susam, pekmez ve kuru meyvelerdir. Demir bazı kimyasal kanserojenlerin etkisini azaltır. Fazla alınması zararlı olabileceğinden uygun miktarlarda alınması önerilir.

-Kalsiyum: Kemik gelişimi ve sağlığı için en önemli besin öğesidir. Kalsiyumun en iyi kaynağı; süt, yoğurt, peynir, dondurma, yeşil yapraklı sebzeler ve kurubaklagillerdir. Kalsiyum kemik ve kalın bağırsak kanseri riskini azaltır.

g-Alkol ve Kanser: Alkol beslenme durumunu olumsuz yönde etkileyerek kanser riskini arttırıcı faktörler arasında yer alırken, direk etkileri ile de kanser oluşumunda rol oynar. Fazla bira içenlerde kalın bağırsak-rektum kanseri daha fazla görülür. Sert içkileri fazla tüketenlerde, ağız, baş-boyun kanserleri daha sık görülür. Alkol tüketimi fazla olanlarda ise karaciğer kanseri sık görülür. Sigara ile birlikte alkol alışkanlığı kanser riskini daha da arttırır.

h-Besinlere uygulanan işlemler ve kanser: Tütsüleme, tuzlanma, nitrit, nitrat gibi kimyasal maddeler ile işlenme yöntemleri bazı kanserojen maddelerin ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Odun ve kömür dumanında bulunan kanserojen maddeler, tütsülenme sırasında besinler tarafından emilerek yağlı kısımlarda birikirler. Nitrit ve nitrat katılmış besinler (salam, sosis, sucuk gibi) yenildikten sonra midede nitrozaminlere dönüşürler. Nitrozaminler kimyasal kanserojenlerdir. Bu tür besinlerle birlikte C vitamininden zengin bir besinin (meyve, salata, domates, vb.) tüketilmesi nitrozamin oluşumunu engelleyerek kanser riskini azaltır. Besinlerin aşırı şekilde saflaştırılması kanserden koruyucu maddelerin azalmasına neden olur. Hatalı pişirme yöntemleri de vitamin kayıplarına neden olur. Etin çok yüksek sıcaklıktaki ızgara üzerinde veya aleve çok yakın tutularak pişirilmesi sırasında kanserojen maddeler oluşabilir. Etin hafif sıcaklıkta ve alevden uzak tutularak pişirilmesi ile kanserojen maddelerin oluşumu en aza indirilebilir. Kızartmalar sırasında da yağların yapısında bir takım değişiklikler oluşur. Kızartma yağlarının değiştirilmeden tekrar tekrar kullanılması kanserojen madde oluşumunu arttırır. Bu nedenle, kızartmalara diyetimizde çok yer vermemeli, kızartma yapılan yağlar süzülüp, cam kavanozlarda serin ve karanlık bir yerde saklanmalıdır. Kızartma yağları en fazla 3 kez tekrar kullanılmalı, her kullanımda üzerine bir miktar yeni yağ ilavesi yapılmalıdır.

Sonuçta, tüm bu yukardaki bilgileri günlük yaşantıma nasıl adapte etmeliyim sorusuna cevap Tablo 6.’da özetlenmiştir.

Tablo 6. Kanserden korunmak için beslenme önerileri
Yeterli ve dengeli beslenmeli, öğünlerde 4 besin grubundan yiyeceklerin yer aldığı dengeli mönüler hazırlanmalıdır.
Günde en az 5 porsiyon sebze ve meyve tüketilmelidir. Bunun en az 2 porsiyonu yeşil yapraklı sebzeler veya portakal, limon gibi turunçgiller olmalıdır.
Rafine tahıllar ve saf şeker yerine tam taneli tahıllar tercih edilmelidir.
Özellikle yağ içeriği yüksek ve işlenmiş kırmızı et tüketimi azaltılmalıdır. Kırmızı et yerine balık, tavuk ya da kurubaklagiller tercih edilmelidir.
Yağ alımının azaltılması için yemekler az yağla pişirilmeli, et yemekleri yağ eklenmeden kendi yağları ile pişirilmeli, kızartma kavurma gibi pişirme yöntemleri yerine haşlama, ızgara, fırında pişirme yöntemleri tercih edilmelidir.

8-Lifli gıda (diyet posası) nedir? Ne kadar alınmalı?

Diyet posası; bitki hücre duvarını oluşturan nişasta olmayan polisakkaritler, sindirilmeyen oligosakkaritler, lignin ve dirençli nişastadan oluşan bileşiklerdir.Diyet posası, fiziksel ve fizyolojik fonksiyonları, gastrointestinal yoldaki farklı lokal ve sistemik etkileri nedeni ile beslenme ve diyet tedavisinde önemli bir yer tutmaktadır. Diyet posasıyla ilgili çeşitli tanımlar bulunmakla birlikte genel olarak posa; besinlerin bir bileşimi olarak insan vücudunun sindiremediği veya kan dolaşımına emiliminin yapılamadığı kompleks karbonhidratlara verilen isim olarak tanımlanmaktadır. Posa, diğer karbonhidratlar gibi enerjiye dönüşmez ve kullanılmadan vücuttan atılır. Fizyolojik etkilerine göre diyet posası suda çözünür ve suda çözünmez olarak ikiye ayrılmaktadır. Suda çözünen posaya ‘çözünür posa’, suda çözünmeyen posaya ‘çözünmez posa’ denmektedir. Çözünür posa kaynakları: kurubaklagiller, bezelye, yulaf, arpa, elma, portakal ve havuç gibi bir çok meyve ve sebzedir. Çözünmez posa ise tam buğday unundan yapılmış ürünler, buğday ve mısır kepeği, meyve kabukları ve kök sebzeler dahil ( karnabahar, yeşil fasulye ve patates gibi) bir çok sebzelerde bulunmaktadır. Diyet posasının kardiyovasküler hastalıklar, sindirim-emilim kanalı hastalıkları, diyabet, obezite gibi bir çok hastalıkla önemli ilişkisi bulunduğu gibi kanserle olan ilişkisi de önemli bir yere sahiptir.

Özellikle geniş çaplı araştırmalarda, diyet posasının kalın bağırsak kanserine karşı koruyucu olduğu ortaya çıkmıştır. Posanın kolon kanserinden koruyucu etkisi şu şekildedir:
-Dışkı hacmini ve dışkılama sayısını arttırır.
-Kolondan geçiş süresini kısaltır.
-Kolondaki kütleyi sulandırır.
-Yararlı mikrobiyolojik çoğalmayı arttırır.
-Enerji metabolizmasını değiştirir.
-Organik ve inorganik maddeleri tutar.
-Safra asitlerinin dehidroksilasyonunu azaltır.
-Hidrojen, metan, karbondioksit ve kısa zincirli yağ asitleri üretimini arttırır.
Kolon kanserinin yanı sıra diyet posasının yeterli alımıyla, mide kardia ve özefagus kanserlerinden de korunabileceği bilinmektedir. Diyet posası için değişik yaş ve özel durumlara yönelik tüketim miktarları henüz tam olarak belirlenmemiştir. Ancak, 20 yaş ve üstü sağlıklı yetişkinler için günlük 25-30 gram veya günlük diyetin her 1000 kalorisi için 10-13 gram diyet posası alımı önerilmektedir. Diyetle posa alımı miktarını arttırmak için yapılması gerekenler tablo 7.’de gösterilmiştir.

Tablo 7. Diyetle posa miktarı alımını arttırmak için öneriler
Beslenmede besin çeşitliliği sağlanmalıdır.
Posa miktarı yüksek besinlerin diyette yer alması sağlanmalıdır. (sebze ve meyveler, tam tahıl ürünleri, kurubaklagiller)
Kahvaltıda posa bakımından zengin besinler tercih edilmelidir. ( Söğüş sebze ve meyve, tam tahıllı ekmekler, yulaf ezmesi gibi)
Tam tahıllar ve ürünleri tercih edilmelidir.
Haftada 2 ya da 3 kez kurubaklagil tüketilmelidir.
Günde en az 5 porsiyon meyve ve sebze tüketilmelidir.
Meyve ve sebzeler yenilebilir kabukları ile birlikte tüketilmelidir.
Meyve suyu yerine meyvenin kendisi tercih edilmelidir.
Pişirme yöntemlerinde posayı arttıracak uygulamalar yapılmalıdır. (örneğin, et yemeklerini sebze ile pişirmek gibi)
Alışveriş yaparken besinlerin posa içeriği hakkında etiketleri okunmalı ve posa içeriği yüksek olanlar tercih edilmelidir.

9-Omega 3 nedir? Omega 3 içeren besinler nelerdir?

İnsanlar için esansiyel bir yağ asiti olan omega 3 yağ asitleri özellikle kanola ve soya fasülyesi olmak üzere bitkisel yağlarda ve yeşil yapraklı sebzelerde alfa linoleik asit ve daha fazla miktarlarda olmak üzere yağlı soğuk deniz balıklarında eikozapentaenoik asit (EPA) ve dokozahekzaenoik asit (DHA) olarak bulunmaktadır. Yapılan çalışmalarda omega 3 yağ asitlerinin kanser riskini azalttığı ve kanser riskini azaltmada, diyetteki omega 3 yağ asitlerinin, omega 6 yağ asitlerine oranınında önemli olduğu gösterilmiştir. Özellikle meme kanseri riski olmak üzere bir çok kanser türü riskinin azaltılmasında diyetteki bu oran önem taşımaktadır. Omega 3 yağ asitleri kanser oluşum riskini azaltmalarının yanı sıra, bir çok kanser türünün büyümesinide yavaşlatmaktadırlar. Tümör taşıyan farelerle yapılan deneylerde, diyetin EPA ve DHA ile desteklenmesi ile, akciğer, kolon, meme ve prostat dahil çeşitli kanserlerin büyümesinin yavaşladığı gösterilmiştir. Ayrıca omega 3 yağ asitleri kemoterapi ve radyoterapi gibi kanser tedavi metotlarının etkinliğini ve tedaviye yanıtı arttırmaktadır. Omega 3 yağ asitlerinin bir diğer olası yararı da kanser hastalığında görülen zayıflama, kas kaybı ve kaşeksiyi azaltması ve önlemesidir. Bu koruyucu ve tedavi edici etkileri nedeniyle diyette omega 3 yağ asitlerine daha çok yer verilmesi önerilmektedir. Bu amaçla haftada 2-3 kez ızgara ya da buğulama olarak balık tüketilmesi, günde 2-3 adet ceviz içi veya 5-6 adet fındık tüketilmesi, yemeklerin pişirilmesi sırasında soya veya kanola yağının da kullanılması, bol sebze ve meyve tüketilmesi ve tam tahıl ürünleri, kurubaklagiller ve kepekli ekmeğe mutlaka günlük beslenme planında yer verilmesi uygun olacaktır.

10-Şeker tüketmek kanseri arttırır mı?

Şeker tüketimi kanser riskini azaltması beklenen hiç bir besin öğesi sağlamadan enerji alımını önemli derecede arttırmaktadır. Obeziteye neden olarak dolaylı bir yoldan kanser oluşum riskini de arttırmaktadır. Beyaz şekerin vücut ağırlığına olan olumsuz etkilerinin kahverengi/esmer şekerden ya da baldan farklı olmadığı unutulmamalıdır. Bu nedenle kek, çikolata, şekerlemeler, tatlandırılmış kahvaltılık gevrekler ve şeker ile tatlandırılmış içeceklerin tüketiminin sınırlandırılması önemlidir.

11-Fazla proteinli beslenmek kanser riskini arttırır mı?

Çok et dolayısıyla fazla miktarda hayvansal protein tüketen insanlarda meme, rahim, prostat, kolon, rektum, pankreas ve böbrek kanserlerinin görülme sıklığı daha fazladır. Ancak fazla hayvansal protein tüketimi yağ tüketimini de arttırdığından bu kanserlerin protein alımı ile mi yoksa yağ ile mi bağlantılı olduğu bilinmemektedir. Deneysel araştırmalar yağsız hayvansal protein alımının kanserle bağlantılı olmadığını göstermiştir. Bu sebeple beslenmede yağsız veya az yağlı et, süt ve benzeri besinlerin tüketimi kanser riskini artırmaz. Bununla birlikte kırmızı etin haftada bir kaç kez tüketilmesi, diyette daha sıklıkla az yağlı balık ve tavuk etinin bulunması sağlıklı beslenme için uygun olacaktır. Beslenmede hayvansal kaynaklı protein alımının yanı sıra mutlaka bitkisel kaynaklı proteinlere (kurubaklagiller, fındık, ceviz, fıstık vb. yağlı tohumlar) de yer verilmelidir.

12-Kanserden korunmada ne kadar fiziksel aktivite yapmalıyım?

Günlük düzenli olarak yapılan orta şiddette fiziksel aktivitenin kolon kanserine karşı koruyucu etkisi olduğuna dair önemli kanıtlar bulunmaktadır. Düzenli fiziksel aktivite meme ve akciğer kanserine karşıda koruyucudur. Düzenli fiziksel aktivite şişmanlık ve yüksek vücut ağırlığını önlemede önemli olduğu için şişmanlığın yol açabileceği kanser risklerine karşı da önleyici bir rol üstlenmektedir. Düzenli fiziksel aktivite, kan yağları ve kötü kolesterolü düşürüp, iyi kolesterolü yükselterek kalp damar hastalıkları ve bir çok kronik hastalığa karşı da koruyucu bir görev üstlenmektedir. Kanserden korunmak, daha sağlıklı yaşayabilmek için fiziksel aktivitenizi artırmaya çalışınız. Eğer günlük aktiviteniz düşük veya orta derecede ise günlük 45 dakika – 1 saatlik tempolu yürüyüş veya benzeri bir egzersiz (bisiklet, yüzme, tenis gibi) ve haftada bir kez de ağırlık çalışılması önerilmektedir.

13-Kanserden korunmada çeşitli besinsel öğeler ve etkileri nelerdir?

a-Alkol kullanıyorsanız, tüketiminizi sınırlandırın!

Alkol ağız, farenks, larenks, özefagus, karaciğer, kolon ve rektum, meme kanseri ile pankreas kanseri riskini arttırmaktadır. Bu nedenle eğer alkol kullanıyorsanız, alkol tüketiminizi erkekler için 2 porsiyon, kadınlar için 1 porsiyon olarak sınırlandırınız. Kanser oluşumu için alkolün cinsinden ziyade miktarı önem taşımaktadır, unutmayınız.

b-Kahve içimi kanseri arttırır mı?

Hayır! Yıllar önce çok ilgi çekmiş bir konu olan kahve tüketiminin kanserle olan ilişkisi son yıllarda yapılan çalışmalarla sonuca bağlanmıştır. Kahve tüketimi ya da kafein alımı kanser riskini arttırmamaktadır.

c-Yeşil ya da siyah çay tüketimi kanser riskini azaltır mı?

Çay tüketimi bazı araştırmacılar tarafından antioksidan, polifenol ve flavonoid içerikleri nedeniyle kansere karşı koruyucu olarak nitelendirilmiştir. Fakat bu konuda net bir görüş bulunmamaktadır.

d-Organik besin tüketimi kanser riskini azaltır mı?

Organik besinlerin kansere yol açabilen bazı kimyasal bileşiklerle kontamine olma riski daha düşük olduğundan kanser riski düşük olarak düşünülse de tam olarak kanıtlanamamıştır. Organik ve geleneksel olarak üretilmiş besinlerin içeriklerini karşılaştırıldığı bir çok çalışmada farklı sonuçlara ulaşılmıştır. Bazı sonuçlar organik besinlerin besin öğesi içeriğinin daha yüksek olduğunu gösterirken, bir kısım sonuçlar iki üretimde de besin öğesi bileşimi açısından fark gösterememiştir.Bu nedenle önemli olan üretim şeklinden ziyade sebze, meyve ve tam tahıl ürünlerinin bireyin diyetinin önemli bir kısmını oluşturmasıdır.

14-Yeterli ve dengeli besleniyorum. Peki kanseri de besliyor muyum?

Bireyin normal ve sağlıklı yaşantısını sürdürebilmesi için tüm enerji ve besin öğesi ihtiyaçlarını yeterli ve dengeli beslenerek sağlaması gerekmektedir. Kanserden koruyucu besin ve besin öğelerinin bilinmesi ve günlük beslenme programında yer alması sayesinde kanser riskini azaltmak mümkündür. Kanser tanısı almış bireylerde de aynı şekilde koruyucu beslenmenin sürüdürülmesi tedavi başarısını arttırmakta ve bireyin yaşam kalitesini yükseltmektedir. Kanseri mi besliyorum sorusu yerine nasıl beslenmeliyim sorusu sorulmalı ve doğru bilgiler eşliğinde beslenmeye gereken önem verilmelidir.

15-Vücut ağırlığımın fazla olup olmadığını nasıl bilebilirim?

Obezite, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından ‘ sağlığı bozacak ölçüde vücutta anormal veya aşırı yağ birikmesi’ olarak tanımlanmaktadır. Yetişkin erkeklerde vücut ağırlığının ortalama % 15-20’sini, kadınlarda ise % 25-30’unu yağ dokusu oluşturmaktadır. Erkeklerde bu oranının % 25, kadınlarda ise % 30’un üzerine çıkması durumunda obezite söz konusudur. Obeziteyi belirlemek için DSÖ’nün obezite sınıflandırması kullanılmakta ve genellikle Beden Kütle İndeksi (BKİ) esas alınmaktadır. BKİ, bireyin vücut ağırlığının (kg), boy uzunluğunun (m) karesine (BKİ= kg/m2) bölünmesi ile elde edilen bir değerdir. BKİ boy uzunluğuna göre vücut ağırlığını değerlendiren bir gösterge olup, vücutta yağ dağılımı hakkında bilgi vermemektedir. BKİ’ye göre yetişkinlerde zayıflık, fazla kiloluluk ve obezite sınıflandırması tablo 8.’de verilmiştir.

Tablo 8.Yetişkinlerde BKİ’ye göre zayıflık, fazla kiloluluk, obezite sınıflandırması
Sınıflandırma                                                                        BKİ (kg/m2)
Zayıf (düşük ağırlıklı)                                                       < 18.50
Aşırı düzeyde zayıflık                                                      < 16.00
Orta düzeyde zayıflık                                                        16.00-16.99
Hafif düzeyde zayıflık                                                       17.00-18.49
Normal                                                                                   18.50-24.99
Toplu, hafif şişman, fazla kilolu                                    >25.00
Şişmanlık öncesi (pre-obez)                                          25.00-29.99
Şişman (obez)                                                                      > 30.00
Şişman I. derece                                                                 30.00-34.99
Şişman II. derece                                                               35.00-39.99
Şişman III. derece                                                             >40.00

16-Obezitede tıbbi beslenme tedavisi nasıl olmalıdır?

Obezite tedavisinde tıbbi beslenme tedavisi anahtar rol oynamaktadır. Obezitede beslenme tedavisi ile:

-Vücut ağırlığının, boya göre olması gereken (BKİ= 18.50-24.90 kg/ m2) düzeye indirilmesi hedeflenmelidir. Tıbbi beslenme tedavisinin bireye özgü olduğu unutulmamalıdır. Başlangıçta belirlenen hedefler bireyin olması gereken ideal ağırlığı olabildiği gibi, ideal ağırlığın biraz üzerinde de olabilir.

-Uygulanacak zayıflama diyetleri yeterli ve dengeli beslenme ilkeleri ile uyumlu olmalıdır. Amaç, bireye doğru beslenme alışkanlığı kazandırılması ve bu alışkanlığın sürdürülmesidir.

-Vücut ağırlığı boya göre olması gereken düzeye geldiğinde tekrar ağırlık kazanımı önlenmeli ve erişilen ağırlık korunmalıdır.

Obezite tedavisinde kullanılan diyet ilkeleri şu şekildedir:

a-Enerji: Bireyin günlük enerji alımı, haftada 0,5-1,0 kg ağırlık kaybını sağlayacak şekilde azaltılmalıdır.Birey yavaş ve uzun sürede zayıflatılmalıdır. Zayıflama diyetlerinde günlük enerji miktarının belirlenmesinde ilke; bireye harcadığından daha az enerji vermektir. Bireyin bazal metabolizma hızı (BMH) veya dinlenme metabolizma hızı (DMH) altında enerji verilmemelidir.

b-Protein: Günlük enerjinin yaklaşık % 12-15’i proteinden gelmeli ve daha çok kaliteli protein kaynaklarından yararlanılmalıdır.

c-Yağ: Günlük enerjinin yaklaşık % 25-30’u yağlardan sağlanmalıdır. Yağ miktarının yanı sıra yağ türü de önemlidir. Enerjinin doymuş yağ asitinden gelen oranı % 10’un altında olmalı, çoklu doymamış yağ asiti % 7-8, tekli doğmamış yağ asiti % 10-15 olucak şekilde belirlenmelidir.Yağda eriyen vitaminlerin (A, D, E, K vitaminleri) vücutta kullanımını sağlamak için yağ miktarı çok azaltılmamalıdır. Yağ miktarının önerilenin üzerinde olması obezite ve kalp damar hastalıkları gibi önemli sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına neden olur.

d-Karbonhidratlar: Günlük enerjinin yaklaşık % 55-60’ı karbonhidratlardan sağlanmalıdır. Şeker gibi basit karbonhidratlar azaltılmalı (günlük enerjinin . 10), yerine kurubaklagiller (nohut, mercimek, kuru fasulye vb.), tam tahıl ürünleri, bulgur ve bunun gibi kompleks karbonhidrat içeren besinlerin tüketimleri arttırılmalıdır.

e-Vitamin ve Mineraller: Zayıflama diyetlerinde düşük enerji içeriğine paralel olarak vitamin ve mineral ( B grubu vitaminler, demir, kalsiyum vb.) yetersizlikleri görülebilir. Enerjisi çok düşük olmayan, besin öğeleri açısından dengeli diyetlerde, vitamin ve mineral yetersizliği söz konusu değildir.

f-Lif (posa): Zayıflama diyetlerinde lif miktarı arttırılmalıdır (25-30 g/gün). Sebzeler, meyveler, kurubaklagiller, tam tahıl ürünleri, kepekli un ve kepekli ürünler önerilen doğal posa kaynaklarıdır.

g-Sıvı: Günlük en az 2-3 litre sıvı tüketilmelidir. Su başta olmak üzere, içecekler ve besinlerin içeriğinde bulunan görünür/görünmez su ‘sıvı’ olarak tanımlanmaktadır. Su tüketimi günlük 8-10 su bardağı olmalıdır. Bununla birlikte bireysel farklılıklar ve aktivite düzeyi sıvı gereksinimini etkiler. Vücuttaki metabolizma atıklarının atılabilmesi için yeterli miktarda sıvı alınmalıdır. Yemek öncesi, esnası ve sonrasında bol su içilmesi kabızlığın önlenmesinde oldukça etkilidir. Kabızlık bireyin ağırlık kaybetmesini olumsuz yönde etkilemektedir. Sıvı tüketimi amacıyla şeker ilave edilmiş hazır meyve suları, gazlı içeceklerden vb. kaçınılmalıdır.

h-Tuz: Diyetle tuz alımı < 5 gram/gün olmalıdır. Hipertansiyon, kalp yetmezliği veya başka nedenlerle ödemi bulunan obez bireylerin diyetlerinde tuz miktarı daha dikkatli ayarlanmalıdır. Tuz, iyotlu tuz şeklinde olmalıdır.

i-Öğün Düzeni: Diyet 3 ana ve 3 ara öğün şeklinde düzenlenmelidir.

j-Sigara ve Alkol: Sigara ve alkolden uzak durulmalıdır.

Tüm bu diyette dikkat edilmesi gereken kurallar dışında obezitede tıbbi beslenme tedavisi yanında egzersiz tedaviside büyük önem arz eder. Düzenli fiziksel aktivite, sadece enerji dengesinin düzenlenmesinde değil, obezite ile gelişen sağlık risklerinin ve bu risklere bağlı ölüm hızının azaltılmasında da önemli bir role sahiptir.

17-Bazal metabolizma hızı nedir? Nasıl ölçülür?

Bazal metabolizma hızı, dinlenme halindeyken vücudun sarfettiği enerjidir ve kilokalori cinsinden ifade edilmektedir. Kesin istirahat koşullarında bulunan, fiziksel ve ruhsal olarak bütünüye rahatlamış ve yaklaşık 12 saattir aç olan bir insanın yalnızca nefes alma, kalp atışı, kan dolaşımı ve vücut sıcaklığının belirli bir düzeyde tutulması gibi hayati fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için gereksinim duyulan enerji miktarı olarakta açıklanabilir. Bazal metabolizma ölçümü için teorik formüllerin yanında, daha objektif ve daha doğru bir sonuç veren TANİTA adlı makina sıklıkla kullanılmaktadır. TANİTA bazal metabolik hızı hesaplamasının yanı sıra bireyin vücut analizini de yapmaktadır. Buna göre bireyin vücut ağırlığı ve boy uzunluğu, yaşı ve cinsiyeti değişkenleri ile bireye ait vücut yağ yüzdeleri, vücut yağının vücuttaki dağılımı, kas kütlesi gibi verilere de ulaşmak mümkündür. Klasik bir TANİTA ile, yağ ve kas yapısına göre vücut tipi, bazal metabolizma hızı ve seviyesi, toplam vücut sıvısı, hücre içi sıvı, hücre dışı sıvı, hücre içi ve dışı sıvıların oranı, grafiksel olarak kas ve yağ kütlesinin bölgesel dağılımı, grafik olarak vücut ağırlığının dağılımı, ideal vücut ağırlığı, protein miktarı, mineral miktarı, beden yoğunluğu, bel/kalça oranı değerlendirmesi, metabolizma yaşı bulunabilmektedir.

KAYNAKÇA:

1-American Cancer Society Guidelines on Nutrition and Physical Activity for Cancer Prevention, January-February, 2012, A Cancer Journal for Clinicians.

2-Kanser ve Beslenme, Yrd. Doç. Dr. Emine Akal Yıldız, Hacettepe Üniversitesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Şubat 2008.

3-Obezite ve Kanser, Prof. Dr. Perihan Arslan ve arkadaşları, Hacettepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Şubat 2008

4-Diyet Posası ve Beslenme, Doç. Dr. Seyit Mercanlıgil ve arkadaşları, Hacettepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Şubat 2008

5-www.cancer.gov , National Cancer Institute

6-Beslenme ve Kanser, Prof. Dr. Ahmet Özet, Dyt. Özlem Muhsiroğlu, GATA Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı, 2007

7-Gıda, Su ve Beslenme Konusunda Sık Sorulan Sorular(I), Dr. Dyt. Meltem Soylu ve arkadaşları, Şubat 2008

8-Nutrition and Cancer, Ed. M. Winick, Inter Science Pub., New York, 2000

9-Diyet El Kitabı, Ayşe Baysal ve arkadaşları, Hatipoğlu Yayınevi, Ankara, 2002

10-Kanseri Tanıyalım, Ayşe Baysal, Wayne Criss, Hatipoğlu Yayınevi, Ankara, 2002