“Hayatların dönüm noktaları vardır. 4 kardeş olarak bizimde en çok değer verdiğimiz, saygı gösterdiğimiz, kılına zarar gelmesin diye gözüne değil gözbebeğine baktığımız, sesini duyduğumuzda heyecanlandığımız, nefesi varlığı bize güç kuvvet babamınız biz adına “emanet” dediğimiz hastalığını ilk öğrendiğimiz gün 3 kardeş hastane koridorunda en büyük ablamız çocuklarının eğitimi ve eşinin işleri sebebiyle yaşadığı California da gece vakti çaresizce olduğumuz yere yığıldık kaldık. Allah o acizliği düşmanımıza yaşatmasın.
Sanki daha önce duyduklarımız masal, bizlerin başına gelmeyecek gibi düşünmüşüz. Ne kadarda yakın ne kadar da içimizdeymiş… Tanıdık diye gittiğimiz konusunda uzman bir doktor ruhsuz, soğuk, insanın nefesini kesecek kadar şiddetli “babanız CA (adını anmayı sevmediğimiz) ne olacak, durumunun ağırlığı tetkiklere bağlı” cümlesiyle bizlerin kolu kanadını kırıp yolladığı gün o yollar kardeşlere bitmedi. Oturduk bir yere ağlıyoruz bir yandan konuşuyoruz. Ortanca ablamın komşusu diyor ki “bi doktor var ona mutlaka gidin beni ölümden döndürdü”, diğer taraftan Amerika’dan ablam iki üç yerden araştırıp tek bir doktor ismi yolladı . Ve ısrarla “bu işin Türkiye’deki rakipsiz uzmanı ve dahi dünyada muazzam bir saygınlığı var” diye ekledi. Bir karşılaştırdık ki dünyanın en batısı California’dan ve Türkiye’den iki yerden de aynı isim Prof. Dr. Oktar Asoğlu Hocamızı işaret etti.
Randevu için tereddüt ederek aradık “koskoca rofessor kim bilir ne zamana randevu verirler,” diyerek. Kibar ve naif bir ses Zuhal Hanım “hemen verebilirim” dedi..
Ve biz o andan itbaren Oktar Hocamızın güleryüzlü atmosferine girdik, rüya gibi gelişti her şey.
Hiç yormadan üzmeden tabiri caizse kuş gibi tüm tetkikler ivedilikle yapıldı. Kanatlarımızın düştüğü yerde, ümitleri çatur çutur acımasızca kıran değil sırt sıvazlayan kocaman yürekli, merhamet abidesi Oktar Asoğlu hocamıza çıktı yollarımız.
Bu arada hep duymuşuz ya halk arasında “bu hastalığın ilacı moral, benim bir arkadaşım vardı bu hastalıktan iflah olmadı şunu içsin bunu yutsun,” şeklindeki konuşmalara maruz kalmasınlar diye anne ve babamıza biz CA yı daha söyleyememiştik.
Bir koltuk var bekleme odasında, bekleyişin saniyelerin saatler aldığı yer, umutsuzluğun umuda dönüştüğü yer…
Titreyerek girdik odaya “Profesör babamın suratına pat diye söyler mi, derdine dert katar mı?” gibi kafada deli sorular, ablamda canlı yayınla telefondan dinliyor.
Oktar Hocam öyle bir anlattı ki bizim emaneti, hüzünlü girdiğimiz odadan babam grip olmuş da basit şekilde atlatacakmışız gibi pürneşe çıktık.
Ve Oktar Hocamız ismini bile zikretmedi babama ve anneme bizim emanetin… Tedavi planı yapıldı. Sırasıyla radyoterapi 5 gün ameliyat ve kemoterapi dedi Oktar Hocamız. Boyun kıldan ince, canlarınızı verin dese hepimiz avucumuzda kalbimizi çıkarıp verecez, o haldeyiz.
Rapyoterapiyi aldık . Ardından başarılı bir operasyonla emaneti babam Oktar Hocanın usta ellerine teslim etti. Çok moral verdi bizlere.
Hatta erkek kardeşimle beraber dedik ki “hayal bu ya eğer babam kemoterapi almazsa takla ata ata yuvarlanacağız bu hastaneden çıkarken”.
Nitekim ki babamız, duanın gücü, emin ellerin ve güzel insanların emekleri (başta Oktar Asoğlu hocamız, Cem Hocamız, diğer değerli hocalarımız, ekipleri ve çalışma arkadaşları), umudun gerçekten yaşanmış hikayesi oldu.
Ve maşallah diyerek okumaya devam edin yazımızı…
Daha bitmedi evre 3-4 diye düşünülen emanetimiz ameliyat sonrası tetkikler sonucu evre 1 çıktı… Ve babamızın kemoterapi almasına gerek görülmedi.
3 ay tetkimizde de her şeymiz pırıl pırıl çıktı.
Siz bu satırları okuyan dertdaşlarımız Oktar Asoğlu ile mutlu sonlu Türk filmine şahit oldunuz… VE DUA Biz size yazdığımız bu yazımızı sadece bu dünya da değil dualarımızla da Allah katına da yazdırdık. Biz doğma büyüme İstanbul Erenköylü kökleri Karadeniz’de bir aileyiz. Anneanne ve dedelerimizin dualarından can-ı yürekten bir demet sizin için; İşiniz gücünüz rast gitsin Rabbim güzel yavrunuzdan güldürsün, aracısız perdesiz gökten yağsın siz yerden toplayın, sizi doğuran ana babanız aziz olsun….
Allah sizin gibi insanların sayısını artırsın… Çünkü ülkemizin ve insanlığın sizlere çok ihtiyacı var.
Oktar Asoğlu sizi ailecek çok seviyoruz ve nefesimiz olduğunca duacınız olacağız…
Dipnot: Ufak bir tüyo; Aslında alışılagelmiş hep “Allah hastamıza şifa versin” diye dua edilirken bunun yanında biz “Allahım Oktar Hocamızın ilmini ameliyatlarda icra edebilmesini her ameliyatının bir gurur vesile olmasını sağla” diye de yalvardık. İşte sonuç…
Ve TEŞEKKÜR
TEŞEKKÜRLER Rabbimiz bu mucizeyi yaşamaya bizleri vesile kıldığın için… TEŞEKKÜRLER Oktar Hocam başarılar hep sizinle ve ekibinizle olsun. Güleryüzünüzle hep varolun.
TEŞEKKÜRLER Babamız, gölgesine yaslandığımız çınar ağacımız, dik tut hep kafanı, sağ ol, sağlıkla senelerce başımızda ol… Senin gibi bir babamız olduğundan gurur üstü şeref duyuyoruz. Bizleri annemiz ile birlikte böyle duygulu merhametli ağzı dualı ve iyilik yapanlara karşı minnet duygulu yetiştirdiğiniz için.
TEŞEKKÜRLER Annemiz, babamızın zor zamanlarında ona şükür dolu ağzınla “of” bile demeden bebekler gibi sevgi ve merhametle baktığın için.
TEŞEKKÜRLER bu satırları sabredip buraya kadar okuyan siz dertdaşlar üzülmeyin tasalanmayın Allah bizimle beraberdir. Ve melek olarak size Oktar Hocayı göndermiştir.
Sonsuz Saygı ve şükranlarımızla
Elif, Ebru, Merva, Ali Arif”