“Nazım Hikmet Abidin Dino’ya demiş ya “bana mutluluğun resmini yapabilirmisin” diye, işte bizim ailede o resmi bize yapan sevgili Oktar Hocam,
Tam sağlık sektöründe dönen ticaretin girdabına kapılmaya ramak kala,Yaradan sizi çıkardı karşımıza. Hikayemiz bir e-mail ile başladı. Kolon Ca teşhisi konulan ablama ait kolonoskopi sonuçlarını ve hastalığın tarihi sürecini anlatan bir emaili gecenin geç saatlerinde gönderdim size.Tam üç dakika sonra telefonum çaldı ve “ ben Oktar Asoğlu, mailinizi aldım, korkacak bir şey yok” dediniz. İsviçre’de bir kongredeyim, 2 gün sonra sizi ofisimde bekliyorum “ diye devam eden konuşmanız bizim yol haritamız oldu. “Korkacak bir şey yok” cümlesi var ya hocam bu cümleyi o anda duymanın ne demek olduğunu anlatabilmenin tarifleyebilmenin ne yazık kibir izahı yok bende. Boğazım düğümlenmişti adeta ,işte bu dedim , doktor bu işte.
Gerekli tüm tetkikleri bana yazdırdınız ,ardından tetkikleri yaptırıp ofisinize geldik. Ablama hastalığını ve olacağı ameliyatı şema üzerinden anlatışınızda bilgi değil umut veriyordunuz, ağzınızdan çıkan her cümle kalbimize işliyordu. Her kelimesini tekrar tekrar ablam kardeşim ve ben birbirimize anlattık sonrasında. Olacak bu iş ya, inandık size, tam teslimiyetti bizimkisi. Ameliyathane kapısındaki korkumuz,sizin zafer işaretiyle kapıda gülen yüzünüzü gördüğümüz anda umuda dönüştü. Kardeşime , bana öyle sıkı sarıldınız ki , dünya üzerinde umut kelimesinin bir kişiye nakledilmesinin başka izahı olamazdı.Ameliyat sonrasında hastanede kaldığımız günler boyunca hep bir adım ötemizde hep yanı başımızda oldunuz, ilginiz hiç üzerimizden eksilmedi. Ne kadar teşekkür etsem azdır hocam size.
Sizi bilim kopyalayabilse keşke , ya da bir bilgisayar mühendisi olarak ben, size yüklenen işletim sistemini , diğer sağlık çalışanlarına mı kopyalasam ben. Siz bizim aile için Kuzey Işıkları’sınız, damarlarımızda taşıdığımız kandaki iyi askerlerin komutanı, kötü askerlerin kabusu oldunuz. Efsane kelimesi tam da sizi anlatmak için bulunmuş bence. Sizi çok seviyoruz.”